RAMAZAN
Biz eskiden Ramazan’dayken evden dışarı çıkar, top koşturur, eğlenir ve sonra eve dönerdik. Bazen öyle susardık ki oruç tuttuğumuzu unutur, su içerdik. Ama bilirdik ki içtiğimiz su, Allah (C.C.) tarafından bize verilmiş bir hediyeydi. Bazen de evde arkadaşlarla İsim-Şehir oynar, eğlenirdik.
Şimdiki çocuklar ise sabah uyanıyor, okula gidiyor; okulda dersteyken uyukluyor. Eve geldiklerinde ise hemen bilgisayarın, tabletin veya telefonun başına geçiyorlar. Bir süre sonra bilgisayarın başında oturmaktan sıkılıyor, yatağa gidip yatıyorlar. Oysa bilmezler ki akşama kadar top oynayıp, sonra ağzında kalan o hafif tuz tadıyla iftarı beklemek ne büyük bir nimetti…
O yüzden siz siz olun, çocukluğunuzdaki Ramazanların değerini bilin. Çünkü Ramazan, 11 ayın sultanıdır. Günahlardan arındığımız, cennet kapılarının açıldığı, cehennem kapılarının kapandığı ve şeytanların zincire vurulduğu mübarek bir aydır.
Ramazan gelir, kalpler arınır,
Diller duada, gözler yaşlanır.
Bir lokma ekmek, bir yudum su,
İşte orucun sırrı budur.
Oruç, sayılı ve belli günlerde tutulur. Ancak hasta olup ya da yolculuğa çıkanlar, tutamadıkları günleri daha sonra kaza ederler. Oruca güç yetiremeyenler ise, her bir gün için bir fakiri doyuracak kadar fidye vermelidir. Kim gönlünden koparak birden fazla fakiri doyurur veya fidye miktarını artırırsa, bu onun için daha hayırlıdır. Ama her şeye rağmen oruç tutmanız –eğer bir bilseniz– sizin için elbette daha hayırlıdır.